Muharrem Erkek, Oda TV'ye yazdı: "Tarih; kumpasçıları değil, kumpaslara bedel ödeyerek direnenleri yazar"

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Muharrem Erkek, Oda TV'ye yazdı: "Tarih; kumpasçıları değil, kumpaslara bedel ödeyerek direnenleri yazar"
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek, Oda TV için bir makale kaleme aldı. Yazısında, AK Parti iktidarını FETÖ üzerinden sert sözlerle eleştiren Erkek, "Tarih; kumpasçıları değil, kumpaslara bedel ödeyerek direnenleri yazar" dedi.

CHP'li Erkek, Oda TV'de "İktidar 2011’e geri dönmek mi istiyor?" başlığıyla yayınlanan makalesinde şunları kaydetti:

"Türkiye, AK Parti ile FETÖ’nün aynı menzile yürüdüğü süreçte, 2010 Anayasa değişikliğiyle somutlaşan bir adalet erozyonunu derinden yaşadı. Kısa bir süre sonra ortaklığın yarattığı hukuksuzluğun sembolleri ortaya çıktı: Kumpas davaları. Neler vardı bu davalarda; uydurma ifadeler, üretilmiş sahte deliller, gizli tanıklar, yandaş gazeteler kullanılarak kamuoyunda dehşet uyandıracak sızdırmalar, tek görevi verilen emri yerine getirmek olan “sözde” yargıçlar, savcılar ve bunlarla birlikte suçsuz askerlerin, gazetecilerin bazen canı çoğu zaman da özgürlüğüyle ödediği bedeller. Sonuç ise tüm bunlardan ders almamış bir iktidar.

Karanlığın panzehri aydınlıktır. Baskının ise demokrasidir. Kumpasların panzehri daha çok adalettir. İşte, tüm bunların muhasebesini yapmış bir iktidarı, hatalarından ders almış sayabiliriz. Eğer, FETÖ’ye teslim ettiğiniz adaletin terazisi, paylaşım kavgası yüzünden sizi de tartar hale geliyorsa ve iktidarın aklı başına ancak ucu kendisine dokunduğunda geliyorsa sorun vardır. Bürokrasiye FETÖ mensubu atamak yerine liyakati ve hukuku egemen kılmıyorsa bir iktidar, yeni cemaatleri var ediyorsa artık sorun başka bir boyuta geçmiş demektir. 15 Temmuz’u lanetlemek doğrudur, FETÖ ile gerçekten mücadele etmek gereklidir. Ancak, bilerek ve isteyerek bu süreçten ders almamak ise akıllara başka soruları getirir. Örneğin, gazeteciliğin ve sırf mesleklerini icra ettikleri için gazetecilerin yargılanması. İktidarın FETÖ ile el ele yürüdüğü süreçte, gazetecilik ve gazeteciler için reva gördüğü “baskı” bugün değişti mi? 2011’de Odatv’ye kurulanın kumpas olduğunda herkes hemfikir. Şu an değişen ne?

"HUKUKA DAYANMAYAN İDDİANAME"

Hadımköy Kışla Komutanlığı’nda görevli bir astsubayın devlete karşı suç işlediğini ve gizli kalması gereken operasyonlara ait bilgileri telefonla dışarıya çıkarttığı iddiasında bulunan bir ihbarla başlıyor bu soruşturma. İddianamede ne olduğu sorusunun yanıtı açık: Bol bol telefon tapesi.

Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel ile ilgili olarak, iddianameye bakılarak yapılacak hukuki yorum da net: İsnat edilen suçun maddi ve manevi unsurları oluşmamıştır. Çünkü söz konusu olan, haberdir. Ve bu haberler, gizli kalması gereken değil, kamuoyunun bilmesi gereken bilgilerden oluşmaktadır. Müyesser Yıldız’ın yazılarına bakılınca güncellik ve gerçeklik ilkesinin var olduğunu görmekteyiz. Kamuoyunun bir konuda bilgi edinme hakkı varsa açıklanan bilgiler suç oluşturmaz. Hele ki psikolojik rahatsızlığı olan ve 10-12 yıldır tedavi gören bir kişiden alınan bilgilerse bu, hiç oluşturmaz.

İktidarın karıştırdığı bir gerçeklik var. Basın, iktidarın dilediği ve sadece onun iyi bulduğu şeyleri dile getirmekle yükümlü değildir. Basın yönetenlere hizmet etmek için değil, yönetilenlere hizmet etmek için vardır. Bu hizmetin tanımı da demokrasinin evrensel ilkelerinde kendine yer bulmuştur: Halkın haber alma hakkı vardır. Yıldız ve Dükel’in yaptıkları, bu hakka hizmet etmektedir.

Gazeteci herkesle görüşebilir ve herkesten bilgi alabilir. Görevi gereği bunu yapmak durumundadır. Aldığı bilgileri değerlendirebilir ya da bundan yararlanmayabilir. Nitekim Müyesser Yıldız, aldığı bilgilere dayanarak yapmadığı haberlerden de sorumlu tutulmaktadır. Oysa soruşturma 5237 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun 328. maddesi kapsamında "Siyasal ve Askeri Casusluk" suçundan başlamıştır. Başka bir ifadeyle gazeteciler “casusluk” yaptığı iddiasıyla şüpheli olmuş ve yandaşlar da fırsattan istifade 2011 yılında “FETÖ gazeteciliği” olarak adlandıracağımız biçimde bunun üzerine atlamışlardır. Geldiğimiz noktada ise iddianamede “5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 329. maddesinde düzenlenen ‘Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama’ suçunun yasal unsurlarını oluşturduğu kanaatine varıldığı” yazmaktadır. Casusluk suçlaması çöktüğüne göre, ki diğer suçlama da çökecektir, FETÖ gazeteciliğinden kalma alışkanlıkları olanları bir kez daha halkın vicdanına sevk etmek doğru olacaktır.

Yasama, yargı ve demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak anılan basın, yürütmenin tahakkümü altındadır. Tarihin tozlu raflarını açtığınız zaman ilk göreceğimiz şeylerden biri de sansürün, baskı ve sindirmenin her zaman her baskıcı rejime doğuştan kardeş olduğudur. Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel ile ilgili iddianame, hukuk fakültesi öğrencilerine “hukuka dayanmayan bir iddianame nasıl yazılır” konusunda örnek olacaktır. Gerçi maalesef Türkiye’de bu konuda örnek çeşitliliği oldukça fazla, arşiv geniş. 2011 yılındaki Odatv kumpası da aynı biçimde okutulabilir. İşte bu noktada bir gerçeklik ortaya çıkıyor: İktidar, 2011’e dönmek, o zamanki alışkanlıklarını devam ettirmek mi istiyor, yoksa hukuk devleti olma yolunda ilerlemek mi? Tercih kendisinin!

Tarih, kumpasçıları değil, kumpaslara bedel ödeyerek direnenleri yazar…"

Anahtar Kelimeler:
Vali Aktaş, yangın koordinasyon merkezini incelediÖnceki Haber

Vali Aktaş, yangın koordinasyon merkezin...

Bayramiç Belediyesi’nden okullara dezenfektan ünitesi desteğiSonraki Haber

Bayramiç Belediyesi’nden okullara dezenf...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!